Ana içeriğe atla

Virtüel ve Edimsel - Gilles Deleuze

Birinci Bölüm

Felsefe çokluklar teorisi demek. Her çokluk edimsel öğeler ve virtüel öğeler barındırıyor. Hiçbir nesne tümüyle edimsel değil. Edimsel olan her şey virtüel imgelerden bir sisle çevrili. Bu sis virtüel imgelerin üzerinde dağılıp koşturduğu bir arada varolan, az ya da çok yayılımlı devrelerden yükseliyor. İşte bu şekilde edimsel bir parçacık farklı düzeylere ait, az ya da çok yakınında olan virtüelleri yayıyor ve yutuyor. Bunlara virtüel denmesinin nedeni yayılmalarının ve yutulmalarının, yaratılmalarının ve yıkılışlarının düşünülebilir en küçük sürekli zamandan daha küçük bir zamanda meydana gelmesi ve dolayısıyla bu kısalığın onları bir kararsızlık ya da belirlenimsizlik ilkesine bağlı tutması. Edimsel olan her şey durmadan tekrar tekrar yenilenen virtüellik çemberleriyle çevrili, bunların her biri bir başka çember daha yayıyor ve hepsi edimseli çevreleyerek onun üzerinde etkide bulunuyorlar. (“virtüel bulutunun merkezinde daha üst bir düzeye ait bir virtüel var yine… her virtüel parçacık kendi virtüel kozmosuyla çevrili ve bu, sırayla her biri için sonsuza dek geçerli…”[1]) Dinamizmlerin dramatik özdeşliği sayesinde bir algı da bir parçacık gibi: edimsel bir algı oluşup oluşup bozulan, gitgide daha uzak, gitgide daha geniş hareketli devrelerde dağılan bir virtüel imgeler bulutsusuyla çevrili. Farklı düzeylere ait anılar bunlar: bunlara virtüel imgeler denmesinin nedeni hızlarının ya da kısalıklarının onları bu kez bir bilinçdışılık ilkesine bağlı tutması.

Gilles Deleuze
Gilles Deleuze

Edimsel nesne nasıl virtüel imgelerden ayrılamazsa virtüel imgeler de edimsel nesneden ayrılamaz. Öyleyse virtüel imgeler edimsel üzerinde etkide bulunuyor. Bu açıdan onlar [virtüel imgeler] çemberlerin bütünü ya da her çember üzerinde, durumların her birinde, düşünülebilir en büyük zaman tarafından belirlenmiş bir continuum’u, bir spatium’u ölçüyorlar. Bu az ya da çok yayılımlı virtüel imge çemberlerine edimsel nesnenin az ya da çok derin katmanları karşılık geliyor. Bunlar nesnenin bütüncül itkisini [impulsion] oluşturuyor: kendileri virtüel olan, edimsel nesnenin de onlarda virtüel hale geldiği katmanlar[2]. Burada nesne de imge de virtüel haldeler ve edimsel nesnenin içinde çözüldüğü içkinlik düzlemini kuruyorlar. Ama bu durumda edimsel, nesne kadar imgeyi de etkileyen bir edimselleşme sürecine girmiş halde. Virtüel imgeler continuum’u parçalara ayrılmış; spatium kurallı ya da kuralsız zamanın ayrışmalarına göre kesilmiş. Virtüel nesnenin bütüncül itkisi de kısmi continuum’a karşılık gelen kuvvetler halinde, kesilmiş spatium’u kateden hızlar halinde kırılıyor[3]. Virtüel, içkinlik düzlemi üzerinde onu kesen ve bölen tekilliklerden asla bağımsız değil. Leibniz’in gösterdiği gibi kuvvet edimselleşmekte olan bir virtüeldir, tıpkı içinde yer değiştirdiği uzay gibi. Öyleyse düzlem virtüellerin bir edimselleşmesini belirten continuum’un kesitlerine ve itkinin bölümlerine bağlı olarak bir düzlemler çokluğuna bölünüyor. Ama virtüele götüren yola bağlı olarak tüm düzlemler birleşiyor. İçkinlik düzlemi ikisi arasında saptanabilir bir sınır olmaksızın hem virtüeli hem onun edimselleşmesini içeriyor. Edimsel, edimselleşmenin tamamlayıcısı ya da ürünü, nesnesi; virtüel de bunun tek öznesi. Edimselleşme virtüele ait. Virtüelin edimselleşmesi tekillik, oysa edimselin kendisi kurulu bireysellik. Edimsel, bir meyve gibi düzlemin dışına düşüyor, oysa edimselleşme onu nesneyi tekrar özneye çeviren şey olan düzleme taşıyor.




İkinci Bölüm

Gilles Deleuze ve Claire Parnet
Gilles Deleuze ve Claire Parnet
Şimdiye kadar bir edimselin gitgide daha yayılımlı, gitgide daha uzak ve çeşitli başka virtüelliklerle çevrili olduğu durumu göz önünde tuttuk: bir parçacık uçucu şeyler yaratıyor, bir algı anılar çağrıştırıyor. Ama ters yöndeki hareket de gerekiyor: çemberler daraldığı ve virtüel edimsele yaklaşarak ondan gitgide daha az ayırt edilir olduğu zaman. Artık yalnız edimsel nesneyi ve onun virtüel imgesini birleştiren bir iç devreye ulaşıyoruz: edimsel bir parçacığın ondan çok az ayrı duran virtüel bir ikizi var; edimsel algının bir çeşit dolaysız ikiz gibi, ardışık ya da hatta eşzamanlı ikiz gibi olan kendi anısı var. Çünkü Bergson’un gösterdiği gibi, anı algılanan nesnenin ardından oluşan edimsel bir imge değil, nesnenin edimsel algısıyla bir arada varolan virtüel imge. Anı edimsel nesnenin zamandaşı [contemporaine] olan virtüel imge, onun ikizi, “ayna imgesi”[4]. Ayrıca edimsel nesneyle virtüel imgesi arasında kaynaşma ve bölünme, daha doğrusu salınım, sürekli değiş tokuş var: virtüel imge durmadan edimsel hale geliyor, tıpkı kişiliği ele geçiren, dibe çeken ve onun için geriye bir virtüellikten başka bir şey bırakmayan bir ayna gibi, Şangaylı Kadın'daki gibi. Virtüel imge kişiliğin tüm edimselliğini yutuyor, öte yandan edimsel kişilik artık bir virtüellikten ibaret. Virtüelle edimsel arasındaki bu sürekli değiş tokuş bir kristal meydana getiriyor. Kristaller içkinlik düzleminde ortaya çıkıyorlar. Edimsel ve virtüel bir arada varoluyor ve bizi devamlı olarak birinden diğerine götüren dar bir devreye giriyor. Artık bir tekilleşme değil bu, süreç halindeki bir bireyleşme, edimsel ve onun virtüeli. Edimselleşme değil kristalleşme. Saf virtüelliğin artık edimselleşmeye ihtiyacı yok, çünkü birlikte en küçük devreyi oluşturduğu edimsele sıkı sıkıya bağlı. Artık edimselin ve virtüelin saptanamazlığı söz konusu değil, değiş tokuşa giren iki terim arasında ayırt-edilemezlik var.

Edimsel nesne ve virtüel imge, virtüel hale gelen nesne ve edimsel hale gelen imge, bunlar zaten en temel optikte de ortaya çıkan figürler[5]. Ama her durumda, virtüelin ve edimselin dağılımı Zamanın en temel bölünüşüne karşılık geliyor; Zaman iki büyük yola göre farklılaşarak ilerliyor: şimdinin geçmesini sağlamak ve geçmişi korumak. Şimdi, sürekli bir zamanla, yani tek yönlü olduğu varsayılan bir hareketle ölçülen değişken bir veri: bu zaman tükendiği ölçüde şimdi geçiyor. Şimdi geçip gidiyor, şimdi edimseli tanımlıyor. Oysa virtüel kendi adına en küçük tek yönlü hareketi ölçen zamandan daha küçük bir zamanda ortaya çıkıyor. Bu yüzden virtüel “uçucu”. Ama geçmiş de virtüelde korunuyor, çünkü bu uçucu şey bir yön değişimine gönderme yapan bir sonraki “en küçük”te durmadan devam ediyor. Bir yönde düşünülebilir en küçük sürekli zamandan daha küçük zaman aynı zamanda en uzun zaman, tüm yönlerde düşünülebilir en büyük sürekli zamandan bile daha uzun. Şimdi (kendi ölçeğinde) geçerken uçucu olan (kendi ölçeğinde) koruyor ve korunuyor. Virtüeller onları ayıran edimselin ötesinde dolaysız olarak iletişim içindeler. Zamanın iki yanı, geçen şimdinin edimsel imgesi ve korunan geçmişin virtüel imgesi, edimselleşme içinde, saptanamaz bir sınırları da olsa birbirlerinden ayrılıyor; ama kristalleşme içinde, birbirlerinin rolünü üstlenerek ayırt-edilemez hale gelecek kadar değiş tokuş içindeler.

Edimselle virtüelin ilişkisi hep bir devre kuruyor, ama iki şekilde: bazen edimsel, virtüelin edimselleştiği geniş devrelerde başka şeyler gibi olan virtüellere gönderme yapıyor, bazen edimsel, virtüelin edimselle kristalleştiği en küçük devrelerde kendi virtüeli olarak virtüele gönderme yapıyor. İçkinlik düzlemi hem virtüelin başka terimlerle ilişkisi olarak edimselleşmeyi, hem de virtüelin değiş tokuşa girdiği terim olarak edimseli bile kapsıyor. Her durumda edimselle virtüelin ilişkisi iki edimsel arasında kurulabilecek bir ilişki değil. Edimseller zaten kurulu olan bireyler ve sıradan noktalara dayalı belirlenimler içeriyorlar; oysa edimselle virtüelin ilişkisi edim halinde bir bireyleşme ya da her bir durumda belirlemek gereken dikkat çekici noktalara dayalı bir tekilleşme oluşturuyor.

Çevirmenin Notları

Deleuze’ün Claire Parnet’yle birlikte yazdığı Diyaloglar’ın Deleuze’ün ölümünden (yani 1995’ten) sonraki baskılarında ek olarak üç dört sayfalık kısa bir yazı var. Adı “Edimsel ve Virtüel”. Bildiğim kadarıyla bu, Deleuze’ün yaşarken yayınlanmayıp da ölümünden sonra yayınlanan tek metni (50’lerin başında yazdığı “Issız Adalar”ı ve ara sıra sağda solda yayınlanan mektuplardan parçalar vb. metinleri dışarıda tutarsak). Zaten Deleuze Abécédaire’de ölümünden sonra geriye yayınlanmamış büyük bir yapıt falan bırakmayacağını söylüyordu. Bir konuda son sözü söylemeye inanmadığı için, felsefe onun için hep “ortadan başlamak” demek olduğu için geriye bir opus postumum bırakmamıştı.
David Lapoujade, bu metnin Deleuze'ün ölümünden önce yayınlanmış son metin olan "İçkinlik: bir yaşam..."ın devamı olduğunu söylüyor (G. Deleuze, Deux régimes de fous, yay. haz. D. Lapoujade, Minuit, 2003, s. 359, dipnot). Anne Sauvagnargues’a göre, “Edimsel ve Virtüel” büyük olasılıkla Cinéma 2’yle aynı dönemde, yani seksenlerin ortasına doğru yazılmış (Le Vocabulaire de Gilles Deleuze, yay. haz. R. Sasso ve A. Villani, 2003, s. 28), çünkü aynı/benzer kavramlar kullanılıyor, ortak problemler var. Eğer tahmin doğruysa bu, Deleuze’ün son yazılarından biri değil. Ölümünden aşağı yukarı on yıl önce yazılmış. Ama yazıda bir son yazı havası da var. Her şey çok hızlı gelişiyor; boşluklar, atlamalar, ilk bakışta hiç anlaşılmayacak gibi duran yerler var. Bunlar Deleuze’ün kendi için aldığı notlar mı yayınlamayı düşündüğü bir makalenin taslakları mı belli değil. Çok az vakti olan birinin alelacele yazdığı notlar gibi. Daha doğrusu, Deleuze’ün Kritik ve Klinik’in son yazısında Ethica V için, “üçüncü Ethica” için dediği şey “Edimsel ve Virtüel” için de geçerli: “aklı başında bir insanın düşüncesini sergilemesinden çok bir köpeğin araştırmalarına benzer” bir yöntemle yazılmış (Critique et Clinique, s. 185). Sezgilerle, görülerle, yıldırım hızıyla ilerleyen bir düşünce. Bu yüzden izlemesi, anlaması zor; daha çok bir taslak izlenimi veriyor.
Diyaloglar’ın Ali Akay çevirisinde bu metnin Türkçesi yok (çevirinin yapıldığı dönemde henüz Fransızcası da yayınlanmamıştı galiba). Metnin çeviri açısından çıkardığı en büyük zorluk şu: virtuelactuelforceimage gibi Deleuze’ün farklı dönemlerde yazılmış birçok kitabında kullanılan kavramların nasıl çevrileceğine karar vermek gerek. Zaten Deleuze hızlı gidebilmesini kısmen, “Edimsel ve Virtüel”de bir araya getirdiği şeyleri başka kitaplarında uzun uzun anlatmış olmasına borçlu. Metnin bu başka kitaplarla bağlantılarını, çeviriyle ilgili tercihlerimi, örneğin neden virtüeli gücül, gizil ya da sanal diye çevirmediğimi ilerde anlatmaya çalışacağım (dogmatik değilim, tartışmaya açığım, virtüeli böyle çevirmeye devam etmemin nedeni henüz ikna edici bir karşı-argümanla ya da öneriyle karşılaşmamış olmam). Metnin çevirisi şimdilik [b]öyle.

Çeviri: Hakan Yücefer


[1] Michel Cassé, Du vide et de la création, Odile Jacob Yayınları, s. 72-73. Ayrıca Pierre Lévy’nin çalışması, Qu’est-ce que le virtuel?, Découverte Yayınları.
[2] Bergson, Matière et mémoire, Yüzüncü yıl baskıları, s. 250 (II. ve III. bölümler anının virtüelliğini ve edimselleşmesini inceliyor).
[3] Bkz. Gilles Châtelet, Les Enjeux du mobile, Seuil Yayınları, s. 54-68 (“virtüel hızlar”dan “virtüel kesimler”e).
[4] Bergson, L’Énergie spirituelle, “şimdinin anısı…”, s. 917-920. Bergson, gitgide daha geniş çemberlere doğru ve gitgide daha dar bir çembere doğru olan iki hareket üzerinde duruyor.
[5] Edimsel nesneden ve virtüel imgeden yola çıkan optik, hangi durumda nesnenin virtüel, imgenin edimsel hale geldiğini, sonra nesnenin ve imgenin nasıl birlikte edimsel hale geldiklerini ya da ikisinin de nasıl virtüel hale geldiğini gösteriyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aksiyomatik Nedir? - Alberto Toscano

Aksiyomatik, Deleuze ve Guattari tarafından, Bin Yayla ’da çağdaş kapitalizmin evrensel tarih içindeki işleyişini ve genel semiyolojisini tanımlamak için kullanılan kavramdır. Bilim ve matematiksel küme teorisinden kök alan aksiyomatik, birlikte çalıştığı terimlerin tanımlarını sağlamaya ihtiyaç duymayan ama bunun yerine verilmiş bir alandaki emirler ile kısmi norm veya buyrukların (aksiyomların) eklenmesi ve çıkarılması yöntemini ifade eder. Aksiyomlar böylece doğaları belirlenmeye ihtiyaç duyulmayan öğeler ve ilişkiler üzerinde işler. Onlar, uygulanmalarının alanlarının özellik veya niteliklerine kayıtsızdırlar ve nesnelerine, tamamen işlevsellermiş gibi, tercihen asıl özlerinden niteliksel olarak farklılaşmışlar gibi muamele eder. Aksiyomlar sırayla, belirli ampirik veya maddi durumlara uygulanan teoremlere veya gerçekleşim modellerine eşlik etmektedir.  Eğer akışları (ve onların kesim ve kırılmalarını) Deleuze ve Guattari’nin transandantal mataryalizminin temel bileşeni olarak

Köksap Nedir? - Felicity J. Colman

Köksap, nesnelerin, mekânların ve insanların en farklı ve en özdeş olanları arasında meydana gelen bağıntıları tanımlar; insanları birbirine bağlayan tuhaf olay zincirleri gibi: “ayrılığın altı adımı” [1]  hissi, “daha önce de buradaydım sanki” duygusu ve bedenler düzenlemeleri. Deleuze ve Guattari’nin “köksap” [ rhizome ] kavramı, “rhizo”nun biçimleri kombine etmek anlamına gediği ve biyoloji terimi olan "rhizome"un, kendini yatay yumru-biçimli kökü boyunca yayabilen ve yeni bitkiler geliştirebilen bir bitki formunu betimlediği etimolojik anlamından çekip çıkartılır. Bu terimin Deleuze ve Guattari’deki kullanımında köksap, şebeke biçimli, ilişkisel ve çapraz bir düşünme sürecini ve bu haritanın sabit bir varlık olarak inşasını "takip etmeyen" bir var olma biçimini haritalayan bir kavramdır (D&G 1987: 12). Kökenleri ile tek tek temellerinin izini süren bedenler ile fikirlerin düzen verilmiş soyları "ağaç biçimli düşüncenin" formları görülür ve epistem

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.