Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Örgütlenme - Harry Cleaver

Massimo De Angelis:   Ve işte esas meseleye, örgütlenme sorununa geldik. Dediğiniz gibi, parti karşısında otonomi olabileceği gibi, işçi sınıfının farklı kesimleri arasında da otonomi olarak anlaşılması gereken, işçi sınıfının otonomisini, Marksist kuramın merkezine koyarak mücadelenin dolaşımı açısından örgütlenme sorunsalına işaret ediyor gibisiniz. Bununla neyi kastediyorsunuz? Sizce bu dolaşım ne ölçüde örgütlü bir dolaşım olabilir ya da olmalıdır? Harry Cleaver: Bence mücadelenin dolaşımı kavramı, kaçınılmaz ve temel bir mesele olan örgütlenme için bir anahtar sunar. Hepimiz, eski Leninist ve sosyal demokrat örgütlenme formülünün (örneğin, parti) artık işe yaramadığını biliyoruz; çünkü bu formül, işçi sınıfının öz-etkinliğini idare edilebilir biçimlerin içinde dondurur. Bu yaklaşımların en esnek savunucuları bile (örneğin, bir şekilde partiyi sınıfın öz-etkinliğine bağlı hale getirmek isteyen Rosa Luxemburg gibi), bu tür formüllerin içine hapsoldu. Yıllar önce Sergio Bol

"Kadın" Kimliği Üzerine

Judith Butler Butler, "başkalık" dediği şeyi tanımlarken, kimlik kategorilerinden uzak durur. Zaten Butler'ın feminizme getirdiği yeni yaklaşım ve tartışmalardaki etkisi de bu noktada ortaya çıkar. İktidar analizinden, özne ve kimlik kavramlarına geçen Butler, nasıl ki özneyi ve öznelliği, iktidarın bahşettiği faillik içinde madun olma hali olarak tanımlıyorsa, kimliği de, özneyi hapseden bir kategori olarak kavramsallaştırır. Bu kavramsallaştırmasında, Butler, iktidar analizinde olduğu gibi büyük ölçüde Foucault'dan etkilenmiştir. Sadece Butler değil, üçüncü dalga içinde yer alan birçok feminist kuramcı, bedenin hapishanenin anlamlandırma pratikleri tarafından tamamen kuşatılması ve istila edilmesi olarak tanımlandığı disiplinci beden rejimleri ve toplumsal cinsiyetin disiplinci üretimini ayrıntılarıyla açıklamak amacıyla Foucault'ya başvurmuştur. Foucault'ya göre hapishane mahkûmun bedeni üzerinde faaliyetle bulunur, ancak bunu mahkûmu bir ideale, bir d

Arzu ve Zevk

Önsöz (François Ewald) Aşağıdaki metin, sadece yayımlanmamış bir metin olmakla kalmaz. Özel, gizli ve mahrem bir ton taşır. Gilles Deleuze’ün, bana Michel Foucault’ya vermek üzere 1977’de teslim ettiği, A'dan H’ye kadar sınıflandırılmış bir dizi nottan oluşmaktadır. Gilles Deleuze, Jean-Paul Sartre, Michel Foucault Foucault, cindel özgürleşme mücadelelerinin kendisini yansıttığı kategorilerin hareketlerini tartışmaya açtığı Cinselliğin Tarihi kitabının ilk cildi olan Bilme İstenci’nin yeni yayımlamıştı. Pek anlaşılmadan kalan kitabın alımlanışı, yüzünü çoktan L’usage de plaisirsve souci de soi’nin (Cinselliğin Tarihi’nin ikinci ve üçüncü ciltleri) problematiği olacak olan bir şeye dönmüş ve kendisini bunu ortaya çıkarmaya vakfetmiş olan Foucault’daki bir çeşit krize de denk gelmekteydi. Arkadaşında bir acı olarak algıladığı bu duruma duyarlı olan Gilles Deleuze de, Foucault ile yakınlıklar ve ayrışmalarını belirttiği bu notları yazdı. Bir eleştiri ya da polemik olm

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.