Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bourdieu Devrimi - Willy Pelletier

Pierre Bourdieu’nün ölümüyle birlikte, toplumsal eleştiri ile iş­tigal edenler bir müttefiklerini kaybettiler. Bourdieu, 1995′ten beri “ Tietmeyer  düşüncesine” ve her türden egemenin o sıra­dan inancını oluşturan liberal ekonomizme karşı mücadelele­rin daha fazla yankı kazanmasına o denli katkıda bulunmuş­tur ki bu, pratik düzeyde bir müttefikliktir. Act-Up’ın, işsizler hareketinin, evraksızların, radikal sendikacıların, küreselleş­me karşıtlarının, 1995 grevcilerinin ve üzerlerine “dünyanın sefaletinin” çöktüğü herkesin yanında yer almıştı. Hatta,  Dün­yanın Sefaleti ‘nde , “koşullardan kaynaklı sefalete”, (bir orkest­radaki “ikinci keman” gibi) istikrarsız, dayanılmaz, sallantılı konumdaki eyleyicilerin maruz kaldığı “konumlardan kay­naklı sefaletin” incelenmesini ekleyerek toplumsal acının ana­lizini geliştirmişti. Pierre Bourdieu Bourdieu basitçe şunu söylüyordu: isyan etmekte haklıyız, isyan etmenin haklı sebepleri vardır. Muhtemelen bu alanda Sartre’dan çok Foucault’ya ya

Bourdieu: Militan Sosyoloji ve Simgesel İktidar

Pierre Bourdieu Bourdieu, sosyolojiye siyasi bir misyon yükler. Toplumsal dünya algısı, bu dünyada yer alan tahakküm ağının açığa çıkarılmasıyla başlar, böyle bir dünyada sosyoloğun temel görevi, tahakkümün görünümlerini ortaya sermektir. Kuşkusuz sosyolojinin bizzat kendisinin politikaya dönüşmesi, gündelik siyasal deneyimin içinde angaje olmak ile örtüşebilir. Nitekim Bourdieu’de gündelik hayatta sokakta olmuş ve tahakkümün açık ve gizli formlarına karşı (özellikle neoliberalizmin kuşatıcılığına karşı küreselleşme karşıtı hareket ağının içinde) mücadele etmiştir. Fakat Bourdieu’nün angajeliği, Sartre’da cisimleşen doğrudan angaje entelektüeller figürünün tam karşısında konumlanır. Öncelikli olarak, sosyolojinin ahlâk felsefesi ile olan teorik bağlantısını koparır. Sosyoloji, ahlâki eylemin olasılığı ile toplumsal zeminin nasıl gerçekleşebileceğini söyleyebilir, fakat eylemin ahlakiliğinin ideolojik yönelimini belirleyemez. Tahakkümün, bireylerin en derin psişik katmanlarına kada

Minör Edebiyat Nedir? - Gilles Deleuze & Felix Guattari

Haklı olarak, burada, yalnızca içeriklerden ve içerik biçimlerinden bahsettik: Eğik baş-dik baş, üçgenler-kaçış çizgileri. Anlatım alanında ise, eğik başın fotoğrafla, dik başın sesle birleştiği doğrudur. Ama anlatımın biçimi ve biçimsizleşmesi kendi başlarına düşünülmedikçe, içerikler düzeyinde bile gerçek bir çıkış bulunamaz. Bize   işlemi   yalnızca anlatım verebilir. Anlatım sorunu, Kafka tarafından, evrensel bir soyutluluk biçiminde değil, minör denilen edebiyatlarla -örneğin Varşova ya da Prag'daki Yahudi edebiyatıyla- ilişkisi içinde ortaya konulmuştur. Minör edebiyat, minör bir dilin edebiyatı değil, daha ziyade, bir azınlığın majör bir dilde yaptığı edebiyattır. Ama temel özelliği dilin güçlü bir yersizyurtsuzlaşma katsayısından her koşulda etkilenmiş olmasıdır. Kafka, Prag Yahudilerine yazı yolunu tıkayan ve edebiyatlarını olanaksız kılan çıkmazı şu şekilde tanımlar: Yazmama olanaksızlığı, Almanca yazma olanaksızlığı, başka türlü yazma olanaksızlığı. [1] Yazmamak olanak