Ana içeriğe atla

Aksiyomatik Nedir? - Alberto Toscano

Aksiyomatik, Deleuze ve Guattari tarafından, Bin Yayla’da çağdaş kapitalizmin evrensel tarih içindeki işleyişini ve genel semiyolojisini tanımlamak için kullanılan kavramdır. Bilim ve matematiksel küme teorisinden kök alan aksiyomatik, birlikte çalıştığı terimlerin tanımlarını sağlamaya ihtiyaç duymayan ama bunun yerine verilmiş bir alandaki emirler ile kısmi norm veya buyrukların (aksiyomların) eklenmesi ve çıkarılması yöntemini ifade eder. Aksiyomlar böylece doğaları belirlenmeye ihtiyaç duyulmayan öğeler ve ilişkiler üzerinde işler. Onlar, uygulanmalarının alanlarının özellik veya niteliklerine kayıtsızdırlar ve nesnelerine, tamamen işlevsellermiş gibi, tercihen asıl özlerinden niteliksel olarak farklılaşmışlar gibi muamele eder. Aksiyomlar sırayla, belirli ampirik veya maddi durumlara uygulanan teoremlere veya gerçekleşim modellerine eşlik etmektedir. 

Eğer akışları (ve onların kesim ve kırılmalarını) Deleuze ve Guattari’nin transandantal mataryalizminin temel bileşeni olarak alırsak, bir aksiyomatik sistem, kodlama ve üstkodlamanın sisteminden, doğrudan kodsuzlaşmış akışlar üzerinde işleme gücüyle farklılaşır. Bu konuda, kapmanın bir formunu içerirken de, içkinlik ve aynı anda her yerde bulunma derecesi  bir dışsallık ya da aşkınlık (örn: Despot) oluşumu isteyen kodlama sistemlerininkinden çok daha büyüktür. Bu, Deleuze ve Guattari’nin kapitalist ve pre-kapitalist formasyonlar arasında ayni [in kind] bir farkı savunmasının nedenidir: önceki [kapitalist formasyon] kodsuz işlerken, sonraki akışları kodlar. Evrensel tarih içinde, kapitalizmin içkin aksiyomatiği, kodsuzlaştırma ve yersizyurtsuzlaştırmanın eşiğinin geçilmesiyle birlikte aktifleşmiştir. Tam bu anda, Marks’ı izlerken, “özgür” işçi ve bağımsız sermaye ile karşılaşırız. Aksiyomatik yöntem, çağdaş kapitalizm ve saf bilim tarafından somutlaştırılmış olarak, bilimlerdeki, sistemsel tutarlılıktansa olaylar ve tekil noktalarla ilgilenmeyi tercih eden sorusallaştırıcı yöntemin yanısıra, ilave aksiyomlar olmadan kodsuzlaşmış akışları kombine etmeye muktedir olan şizoid pratiğe bitişik olabilir.


Deleuze ve Guattari tarafından üretilen cesur taleplerden biri, aksiyomatiği bilimden politik açıklamaya analojik olarak taşınmış bir kavram olarak görmememizdir. Bilakis, bilimin kendi içinde, Devlet ile aksiyomatik asi akış, diyagram ve varyasyonların katılaştırılmasında iş birliği yapar. Bu, çapraz iletişimleri ve akışların karşılaşmalarını katılaşmış noktalara ve sabit ilişkilere tabi kılan, aslen bir katmanlaştırma ve semiyotikleştirme faaliyetidir. Deleuze ve Guattari’nin gösterdiği gibi, bir aksiyomatik sistemin ve özellikle kapitalizmin birliğini yerine oturtmak bizzat çok zordur: aksiyomların eklenmesi ve sökülmesinin fırsatçı karakteri, sistemin doygunluğu ve aksiyomların birinin diğerinden bağımsızlığı sorununu açığa çıkartır. Üstelik bu modeller, büyük miktarda heterojenlik ve varyasyon gösterse de (örn, sosyalist, emperyalist, otoriteryan, sosyal-demokrat, ya da “bağımlı” devletler) yine de onların aksiyomlara bağımlılıkları, ilişki modellerini eş biçimli yapar (bütün devletler öyle veya böyle piyasa için üretim aksiyomuna cevap verirler). Aksiyomatik sistem, genellikle yeni aksiyomlar veya sistemin gözden geçirilmesini isteyen “karar verilemez önermeler” ürettiğinden dolayı, bir diyalektik bütünlük değildir. Gücü sisteminkinden daha büyük olan varlıklar (ör: sayılamaz sonsuz seriler) tarafından sekteye uğratılmıştır ve böylece ihlal bir dışarının üzerinde açığa çıkar. 

Kapitalist aksiyomatiği en dehşetli baskı aygıtı yapan, aşkınlığın uygulanması veya bütünleştirici faaliyet olmaksızın akışları çekmek ve kontrol etmek kapasitesidir. Kapitalist aksiyomatiğin başka türlü ölçülemez ve ilişkiye sokulamaz kodsuzlaşmış akışlar arasındaki ilişki ve bağıntıları kurma gücü ve bu akışları genel bir eşbiçimliliğe (ör: bütün özneler mutlaka piyasa için üretim yapmalıdır) tabi kılması, Deleuze ve Guattari’ye, artık hiçbir despot veya aşkın bir figüre göndermeyen, tamamıyla kendi kişisizliğiyle kendini daha acımasız yapan makinesel işleyişin yeniden başlamasını -yurttaşlığın, egemenliğin ve yasallığın ötesinde- önermelerinde yol gösterir. Mademki, işleyişin tarzı olarak, öznel inançları ve insan davranışını tamamen bypass edebiliyor, iktidarın doğrudan “bölünmüş” madde üzerinde uygulandığı yerde, böyle bir aksiyomatik bizi disiplin toplumundan, denetim toplumuna taşır. Sadece akışları kaçırmaya ve hatta aksiyomatiğe boyun eğdirmeye devam etmekle kalmayan, kapitalizmin küresel ve niteliksiz öznelliği, asla mutlak yersizyurtsuzlaşmaya ulaşamaz ve o her zaman toplumsal tabiyetin ulus-devlet biçiminde ve ilişki tarzlarının düzeyinde yeryurtların bir tam teçhizatıyla formlarıyla  beraberdir.

[Çevirenin notu: Bu metin Adrian Parr'ın editörlüğünü yaptığı, The Deleuze Dictionary'den çevrilmiştir. Çeviride katkı sunmak isteyenler mesaj veya yorum olarak yazabilirler.]

Çev: Oğuz Karayemiş

Yorumlar

  1. Bu ne biçim çeviri böyle. Türkçede hiç duyulmadık kelimelerle

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Köksap Nedir? - Felicity J. Colman

Köksap, nesnelerin, mekânların ve insanların en farklı ve en özdeş olanları arasında meydana gelen bağıntıları tanımlar; insanları birbirine bağlayan tuhaf olay zincirleri gibi: “ayrılığın altı adımı” [1]  hissi, “daha önce de buradaydım sanki” duygusu ve bedenler düzenlemeleri. Deleuze ve Guattari’nin “köksap” [ rhizome ] kavramı, “rhizo”nun biçimleri kombine etmek anlamına gediği ve biyoloji terimi olan "rhizome"un, kendini yatay yumru-biçimli kökü boyunca yayabilen ve yeni bitkiler geliştirebilen bir bitki formunu betimlediği etimolojik anlamından çekip çıkartılır. Bu terimin Deleuze ve Guattari’deki kullanımında köksap, şebeke biçimli, ilişkisel ve çapraz bir düşünme sürecini ve bu haritanın sabit bir varlık olarak inşasını "takip etmeyen" bir var olma biçimini haritalayan bir kavramdır (D&G 1987: 12). Kökenleri ile tek tek temellerinin izini süren bedenler ile fikirlerin düzen verilmiş soyları "ağaç biçimli düşüncenin" formları görülür ve epistem

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.