Ana içeriğe atla

Politik Üfürükçülük

Jean Baudrillard
Disneyland'ın tasarımlanma biçimiyle Watergate skandalının tasarlanma biçimi arasında hiçbir fark yoktur (bu düşsel oyun da ilki gibi önceden belirlenmiş yapay sınırların ötesinde herhangi bir gerçekliğin bulunmadığını gizlemeye çalışmaktadır. Bu skandal, olgular ve ifşâ ediliş biçimleri arasında hiç bir fark bulunmadığını gizlemeye çalışmaktadır (CIA görevlileriyle Washington Post gazetecileri aynı yöntemlere başvurmaktadırlar). Politik skandal sonuç olarak bir yandan ahlâkî ve politik bir ilkeyi eski sağlığına kavuşturmaya çalışırken, diğer yandan da düşgücünü harekete geçirerek yitip gitmekte olan gerçeklik ilkesine o ilk görünümünü yeniden kazandırma gayreti içindedir.

Böyle bir skandalın ifşâ edilmesi yasalara saygı duyulduğunu göstermektedir. Belki de Watergate'in başarabildiği tek şey herkesi Watergate'in bir skandal olduğuna inandırmaktır. Bu anlamda Watergate'in çok güçlü bir zehirleme yöntemi olduğu söylenebilir. Çünkü bu skandal sayesinde dünyaya bir doz politik ahlâk yeniden şırıngalanmaktadır. Bu noktada Bordieu'nün şu saptamasına katılmamak mümkün değil: "Güç ilişkilerinin özünde yatan şey, güç ilişkilerine benzememeye çalışarak gücünün tamamını bu gizlilikten almaktır." Bu açıklamaya dayanarak ahlaksız ve vicdansız bir kapitalin ancak ahlaki bir ütopyanın ardına gizlenerek var olabileceği düşünülebilir. Bu açıdan kamusal ahlakı diriltmeye çalışan herkesin (ifşa ya da infial duyma yoluyla, vb.) aslında kapitalist düzen için çalıştığı söylenebilir. Zaten Washington Post gazetecileri de böyle yapmışlardır.


Zira böyle bir saptama, olsa olsa ideolojinin formülü olabilir. Zaten Bourdieu olayın ideolojik yanını ortaya koyduğunda aslında "güç ilişkilerini" kapitalist egemenliğe özgü bir hakikat olarak kabul ettirmeye çalışmakta ve bunun da bir skandal olduğunu söylemektedir. Öyleyse Bourdieu de Washington Post gazetecileri gibi determenist ve ahlakçı bir konuma sahiptir. Bu açıdan değerlendirildiğinde aslında yapılan şey, düzenin ahlaki açıdan temizlenip paklanması ve ovulup parlatılarak yeniden devreye sokulmasından başka bir şey değildir. İnsanların ahlaki ve politik vicdan anlayışlarına göre anlamsız ve dinamik biçimlere benzeyen güç ilişkilerinin ötesine geçildiğindeyse karşımıza toplumsal düzene özgü simgesel şiddetin gerçek bir şiddete dönüştüğü bir hakikat düzeni çıkmaktadır.

Kapital de zaten rasyonel bir varlık olarak kabul edilmek be rasyonellik adına yargılanmaktan başka bir şey istememektedir. Ahlaklı bir varlık olarak kabul edilmek ve ahlak adına yargılanmak istemektedir. Çünkü ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Bunu farklı bir şekilde yorumlayabilmek mümkün. Örneğin eskiden bir skandal gizlenmeye çalışılırdı; günümüzdeyse tam tersine bunun bir skandal olmadığı gizlenmeye çalışılmaktadır.

Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, Doğu-Batı Yay., Çev: Oğuz Adanır, Sf: 32

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aksiyomatik Nedir? - Alberto Toscano

Aksiyomatik, Deleuze ve Guattari tarafından, Bin Yayla ’da çağdaş kapitalizmin evrensel tarih içindeki işleyişini ve genel semiyolojisini tanımlamak için kullanılan kavramdır. Bilim ve matematiksel küme teorisinden kök alan aksiyomatik, birlikte çalıştığı terimlerin tanımlarını sağlamaya ihtiyaç duymayan ama bunun yerine verilmiş bir alandaki emirler ile kısmi norm veya buyrukların (aksiyomların) eklenmesi ve çıkarılması yöntemini ifade eder. Aksiyomlar böylece doğaları belirlenmeye ihtiyaç duyulmayan öğeler ve ilişkiler üzerinde işler. Onlar, uygulanmalarının alanlarının özellik veya niteliklerine kayıtsızdırlar ve nesnelerine, tamamen işlevsellermiş gibi, tercihen asıl özlerinden niteliksel olarak farklılaşmışlar gibi muamele eder. Aksiyomlar sırayla, belirli ampirik veya maddi durumlara uygulanan teoremlere veya gerçekleşim modellerine eşlik etmektedir.  Eğer akışları (ve onların kesim ve kırılmalarını) Deleuze ve Guattari’nin transandantal mataryalizminin temel bileşeni olarak

Köksap Nedir? - Felicity J. Colman

Köksap, nesnelerin, mekânların ve insanların en farklı ve en özdeş olanları arasında meydana gelen bağıntıları tanımlar; insanları birbirine bağlayan tuhaf olay zincirleri gibi: “ayrılığın altı adımı” [1]  hissi, “daha önce de buradaydım sanki” duygusu ve bedenler düzenlemeleri. Deleuze ve Guattari’nin “köksap” [ rhizome ] kavramı, “rhizo”nun biçimleri kombine etmek anlamına gediği ve biyoloji terimi olan "rhizome"un, kendini yatay yumru-biçimli kökü boyunca yayabilen ve yeni bitkiler geliştirebilen bir bitki formunu betimlediği etimolojik anlamından çekip çıkartılır. Bu terimin Deleuze ve Guattari’deki kullanımında köksap, şebeke biçimli, ilişkisel ve çapraz bir düşünme sürecini ve bu haritanın sabit bir varlık olarak inşasını "takip etmeyen" bir var olma biçimini haritalayan bir kavramdır (D&G 1987: 12). Kökenleri ile tek tek temellerinin izini süren bedenler ile fikirlerin düzen verilmiş soyları "ağaç biçimli düşüncenin" formları görülür ve epistem

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.