"Ölümlülerin sahip olduğu
ortak melekeden çok daha gelişkin bir kavrama melekesine sahip, ulus-ötesi ve
göçebe yeni bir insan ırkının ortaya çıktığını ilan ediyorum."
Friedrich Nietzsche
"İkamet etmek, bu hiç bir
yerde mevcut değildir."
Reiner Maria Rilke
Yaşamın kıpırdanışlarına açılmak... Talepkâr bir düşünceyi
karakterize eden şey bu değil mi? Hem, olanı öncelikle
tanımak, sonrasında kavramak abartılmış bir cesaret değil mi?
Kesin olan bir şey varsa, o da bu
içe ait görüyü, önemli yapıtları belirgin kılan bu sezgiyi hayata
geçirmeyi bilmektir. Elbette böylesi bir "sezgicilik" hiçbir şekilde
bireysel değildir, her şeyden önce kolektif bir bilgiyle ortaklığa sahiptir. Bu
anlamda bilgece sezgi sadece kolektif bilinçdışının bir koşuludur. Siyasi
elitler, gazeteciler, entelektüeller ve niteliksiz insanlar arasında derin
anlaşmazlık karşısında önemli olan, kökleşmiş, Bacon'un "interiora
rerum" dediği şeyi kavramaya muktedir organik bir düşünceye yeniden hayat
vermektir.
Evet, her türlü kolaylığa karşı içerinin
talepkâr görüsü nesnesine eşlik eder. Aslında bu, "bizim uğursuz çağımızda
hemen başarıya ulaşan konusunda uyanık olunması gerektiğini" bilen
Nietzsche'nin tasarlayan derin düşüncesidir. Bu aynı zamanda, analizleri bir
modanın ötesinde özel bir şekilde keskin, pek çok çağdaş fenomeni aydınlatan
Gabriel Tarde'ın "başıboş düşünceye dalışıdır".
Özetle, bu "sıradan bilgi[1]"de, toplumsal
analizleri çoğu zaman dünyanın “nasıl olması gerektiği”ni söyleme ve onu
yönetenleri aydınlatma iddiasında karakterize eden cahil ve baskın entelektüel
paranoyayı aşmak istiyorsak, bir eşlik biçimi, bir “ile bilme”
(Mit-wissenchaft) mevcuttur.
Kendisini tutarlı bir şekilde besleme ihtiyacı olan birisi için,
hızlıca donanılan, hazır düşüncelerle ve son derece az besleyen ikamelerle
yetindiğimiz bu “varyete sayfası çağı”nda bunları hatırlatmak ilginç
görünebilir. “Canada dry” entelektüel süpermarketlerin raflarında bir reçete
haline gelmiştir!
Buna karşın, aynı şeyi mümkün tüm biçimlerinde eğip bükmeyi,
değiştirmeyi ve sarsmayı bilen somut bir düşüncenin aciliyeti kendisini
göstermektedir. Dünya kadar eski şeyleri dile getirmeyi bilecek olan bir
düşünce. Fakat bunu bize ait bir biçimde yeniden düşünmek ve ifade etmek önem
kazanacaktır. Özgünlük, kökensel olanı donatmayı bileceğimiz
ayarlamada bulunur. Zira Shopenhauer’un da hatırlattığı gibi biliyoruz ki “zor
kavranan bir anlığımız var ve dolayısıyla aynı şeyi aşırıya varacak kadar
tekrar etmeliyiz”[2].
Özgün-kökensel. İleriyi görmek için geride kalmış olanı görmek. İşte
böylelikle, ayrık bir biçimde, kolektif tinin hakiki bir arkeolojisini yapmayı
bileceğiz. Başka bir deyişle verili bir anda bir dönemi, bizim dönemimizi neyin
harekete geçirdiğini, derinliğine, kavramayı bileceğiz.
Mesafenin zorunluluğu. İşte arkeoloji budur. Ne olursa olsun bizim
varoluş biçimlerimizi, yaşama, ifade etme ve düşünme biçimlerimizi inşa eden
arkaizmleri kavramak önemlidir. Hem de bunu en yakıcı güncelliğe kadar taşımak.
Eğer Charles Martel’in 732’de Poitier’de kazandığı zaferi dikkate almazsak
Fransızların “Araplar”a karşı tavrını anlayamayacağımızı söylemiştim, bunun
tersi de doğrudur. Aynı şekilde, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında yapılan
Kosova savaşını aklımızın bir kenarında tutmazsak eski Yugoslavya’da yaşanan
kıyımı da anlayamayız. Toplumsalın gizleri, kökleştiği için, “canlı bir hayatı”
kavramak konusunda öğretici pek çok öğeyle doludur.
Bu geriye dönüşe, terörizm gözlemcileri olan A. Bauer ve X. Raufer de,
“El Kaide” probleminin analizlerini köken filozofu olan Heidegger’in bize açmış
olduğu sorunsallarla işaret ediyorlar[3].
Özetle söylenebilecek olan şu ki, geleceği sadece geçmişten itibaren
yeniden düzenleyebiliriz ve bunu da ancak şimdinin düşüncesi üzerinde vurgu
yaparak gerçekleştirebiliriz.
Aklımda böylesine bir zamansal sinerji, geçmişin, şimdinin ve geleceğin
eşzamanlılığı mevcut iken bu üç geri
dönüşü önermiştim: hedonizm (Dyonisos’un
Gölgesi, 1982), kabilecilik (Kabileler
Zamanı, 1988) ve göçebelik (Göçebelik
Üzerine, 1996).
Peki, bunun tam olarak anlamı nedir? Yahudi-Hristiyan geleneğinin
işareti olan ve modernitede tamamına eren ilerlemeci bir ideolojinin karşıtı
olan, insan doğasını oluşturan katmanlara dikkati çeken ve adına “tedrici”
dediğimiz bir düşünce de mevcuttur. Antropolojik değişmezler vardır ve
aşıldığını düşünmek saflık olacaktır.
Göçebelik sayıya ilişkindir. Bu da hayvan olarak insanın hayvan
kaldığını hatırlatır. Evcilleştirilmesi sadece geçicidir. Toplumsalın,
toplumsal sözleşme fikrinin dayandığı profesyonel, ideolojik, kimliksel meskene bağlılık zamanını doldurmuştur.
Pek çok şekilde varoluşun yabanileştirilmesine tanık olunuyor. Aydınlanmış
Rimbaud’nun çok iyi kavradığı fakat bugün tüm bir toplumsala sirayet etmeyi
deneyen ikiyüzlü bir yapıdır. Yegâne
bireyin yerine çoğul kişi geçmektedir.
Hatta tasvirler gözenekli hale gelmektedir. Ve her bir kişinin
kullanımında pek çok kaynaşmadan oluşan portatif ideolojiler, rölativizm ve
kavramsal patchworksler (yama) vardır. Artık söz konusu olan bir inancın, bir
partinin, belirli bir teorik sistemin değil fakat, çatışmalı bir şekilde her
şeyin ve karşıtının bağdaştırdığı derme çatma bir nebülözün (bulutsu)
insanıdır.

La vida es un sueno (Caldeon)**. Belki de. Fakat her halükârda
gerçekten kaçış yoluyla rüya hayattır. İşte bu ilişki, genelleşmiş bir
karmaşıklığın dâhilinde, git gide, toplumsal varoluşu biçimleme eğilimindedir.
Zamanın havasında yabanileşme vardır. Ve bu kitabın analiz etmeye
çalıştığı da budur. İlerlemeci çizgiselliğin ya da geçmişçi çemberin karşısında
konumlandığını iyice belirttikten sonra, göçebenin dönüşünü en iyi sarmalın
ifade ettiğini söylemeli: geri gelen fakat aynı düzeyde geri gelmeyen şeyler.
Popüler bilgeliğe ait bir formülle söylemek gerekirse: Bu benzerin aynısı değildir.
Aynı olmayan bir benzer, işte böylesi bir müzikal kabile,
İnternet’in yarattığı ilişki sayesinde, burada ya da şurada, göçebeleşecek. Aynı
zamanda bu yeni yuvarlak masa şövalyeleri, Graal’ın peşindeki sürekli
soruşturmada teknolojik gelişmenin desteğini kullanacaklar. Satanizmin antik
hatırasını ve göçebelerin en incelikli nesnelerini bir araya getirecek olan da
Gotik müziğin öncüleridir.
İşte önemli olan nokta budur. Paradoks: ciddi bir şekilde birleştirici
nebülöz bir postmoderniteyi “arkaizm ve teknolojik gelişme” ile birlikte
düşünmek.
Apaçık kopyalardan hacimsiz düşüncelere her şey, medyatik vasatlığa
ulaşmaya muktedir bir stilde bu kitapta geliştirilen temaların avantajlarından
yararlandı. “Göçebe”yi ticari logoları haline getiren telefon şirketleri ve
turizm ajansları da bu bağlamda gözlendi.
İş insanları ile cambazların el ele verdikleri bu entelektüel yahut
ticari temellük edişler (ve piçleştirmeler) temel bir hareketin sağlam
kanıtları olarak anlaşılmalı: homo
sapiens’in yanında homo ludens’in,
homo demens’in dönüşü olarak.
Modernite pek çok açıdan bizim dönemimize benzer bir dönemde oluşmadı
mı? O anda Descartes “oynayan oyunlarda aktör olmaktansa izleyici olmayı
amaçlayıp, dünyada oraya buraya yuvarlanmak” gerektiğini hatırlatıyordu.
Eğer öyleyse akıllıca bir nasihat! Kurumların, entelektüellerin ve
politikacıların, ne kadar görünür olursa olsun görmediklerini görebilmek için
yolculuğa çıkmak: şeylerin içi. “İcat” etmeyi, gün yüzüne çıkarmayı bilmek,
biçimler doğum halindeler. Dönüşümlerine dikkat kesilmek ve böylelikle yaşamın
kaynaklarına varmak, tıpkı Dostoyevski’nin “canlı yaşam” dediği gibi…
Michel Maffesoli, Göçebelik Üzerine - İnisiyatik Başıboşluk, Bağlam yay., 2011, sf: 11-15
[1] Burada La Connaissance Ordinaire (Sıradan Bilgi),
Paris, 1985 adlı kitabıma ve P. Watier’nin Une
Introduction à la Sociologie Comprehensive (Kavrayıcı Bir Sosyolojiye Giriş),
Circè, 2002 ile J. Millet’nin Gabriel
Tarde, Paris, 1965, s. 16 adlı çalışmasına, X. Tilliette’in Historie de la Philosophie (Felsefe Tarihi)
içinde yer alan Schelling, Plèiade, 1973, Cilt II, S. 984 adlı çalışmasına
gönderme yapıyorum.
[2] Bkz. F. De Santis, Schopenhauer et Leopardi (Schopenhauer ve
Leopardi), L’anabase, 2002, s. 32.
[3] Bkz: A. Bauer ve X.
Raufer, Al Quaida (El Kaide), Rocher,
Paris, 2005
* Errance:
Burada “aylıklık” olarak çevirdiğimiz terim, metin içinde sıkça karşılaşılan
bir terimdir ve kimi zaman bağlama ve cümle düzenine uydurmak için, anlamı daha
kuvvetli ifade ettiği düşünüldüğünde “yolunu kaybetmek”, “yoldan çıkmak” olarak
da karşılanmıştır. (ç.n.)
** Hayat bir rüyadır.
(ç.n.)
Yorumlar
Yorum Gönder