Ana içeriğe atla

Tienanmen - Giorgio Agamben

Herhangi tekilliğin siyaseti, yani ortaklığı (Kızıl, İtalyan, Komünist olmak gibi) herhangi aidiyet koşulu yoluyla ve (son günlerde, Fransa’da Blanchot tarafından önerilen negatif ortaklık gibi) koşulların basit yokluğu yoluyla dolayıma sokulmayan, ama sadece kendisine ait olan yoluyla dolayıma sokulan bir varlığın siyaseti nasıl olabilir? Pekin’den gelen bir haber bu soruya bir yanıt vermek için bazı öğeleri beraberinde getirmiştir.

Çin Mayıs’ı gösterilerinde en etkileyici şey, göstericilerin taleplerinde görece belirleyici içerikler olmayışıdır (demokrasi ve özgürlük bir çatışmanın gerçek nesnesini oluşturamayacak kadar genel ve yaygın nosyonlardır, tek somut talep Hu Yao-Bang’ın rehabilitasyonu hemen kabul edilmiştir). Bu durum devletin tepkisindeki şiddeti daha da açıklanamaz hale getirmektedir. Bununla birlikte devletin orantısız güç kullanımının sadece görünürde olması ve Çinli yöneticilerin bakış açılarıyla, tek dertleri demokrasi ve komünizm karşıtlığı için nahoş konular bulup çıkartmak olan batılı gözlemcilerden çok daha aklıselim davranmış olmaları da mümkündür.

Gelmekte olan siyasetin yeni gerçeği, bu siyasetin artık devletin denetimi ya da ele geçirilmesi için bir mücadele olmayacağı ancak devlet ve devlet olmayan (insanlık) arasında bir mücadele olacağıdır, herhangi tekillikler ve Devlet organizasyonu arasında üstesinden gelinemeyecek bir ayrışma olacaktır. Bu durumun toplumsal olanın devlete karşı sıradan talepleriyle hiçbir ilgisi yoktur, ve son yıllarda pek çok kez muhalif harekette ifadesini bulmuş bir durumdur. Son yıllarda protesto hareketlerinde sıklıkla ifadesini bulmuş olan bu karşıtlığın sadece devletin karşısında toplumsal olanın olumlanışıyla bir ilgisi yoktur. Herhangi tekillikler bir societas (toplum) oluşturamazlar çünkü geçerli kılacakları herhangi bir kimlik, tanınmalarını ve kabul edilmelerini sağlayacak herhangi bir aidiyet bağı yoktur ellerinin altında. Aslında son tahlilde devlet her türlü kimlik talebini tanıyabilir (günümüzde devlet ve terörizm arasındaki ilişkiler tarihi bu durumun dokunaklı bir teyididir) hatta kendi içinde devlete özgü bir kimlik talebini bile tanıyabilir ama tekilliklerin bir kimlik talebinde bulunmadan oluşturduğu ortaklığa, temsil edilebilir bir aidiyet koşulu olmadan ortak-aidiyet oluşturan insanlara (üstelik bu sıradan bir önvarsayım biçiminde bile olsa) hiçbir şekilde tahammül edemez. Devlet, Badiou'nun gösterdiği gibi, ifadesi olacağı toplumsal bağ üzerinde temellenmez, yasaklayan bir çözülme üzerinde temellenir. Devlet için önemli olan olduğu haliyle tekillik değildir, sadece tekilliğin herhangi bir kimliğe dahil edilmesidir (ama herhangi'nin tam da bu haliyle yani bir kimlik olmadan ele alınması işte bu devletin uzlaşmaya yanaşmayacağı bir tehdittir).


Temsil edilebilir her türlü kimlikten tam anlamıyla yoksun bir varlık devlet için kesinlikle önemsiz olacaktır. Kültürümüzdeki çıplak hayatın kutsallığıyla ilgili iki yüzlü doğmanın ve insan haklarıyla ilgili boş beyanatların görevi bunu saklamaktır. Kutsal bu noktada terimin Roma hukukunda sahip olduğu anlamdan başka bir anlama sahip olamaz: sacer (kutsal olan) insanların dünyasından dışlanmış olandır ve tam da bu nedenle kurban edilemediğinden, öldürülmesi hukuka uygundur, onu öldüren cinayetle suçlanmaz (neque fas este um immolari, sed qui occidit parricido non damnatur) (Bu açıdan bakarsak, Yahudilerin yok edilmesinin ne cellatları ne de onların yargıçları tarafından insan katli olarak görülmemesi, yargıçlara insanlığa karşı suç olarak sunulması anlamlıdır. Savaşın galip güçleri bu kimlik yokluğunu, kendisi de yeni kıyımların kaynağı haline gelen bir devlet kimliği vererek telafi etmeye çalışmışlardır).

Bizzat kendi kedisine aidiyetten, kendisinin dil-de-olmasından yararlanmak isteyen ve bu yüzden her türlü kimlik ve her türlü aidiyet koşulunu reddeden herhangi tekillik devletin baş düşmanıdır. Bu tekilliklerin ortak(lık)-ta-olmalarını gösterecekleri barışçıl gösterilerin ortaya çıktığı her yer bir Tienanmen olacaktır ve er ya da geç tanklar görünecektir.

Giorgio Agamben - Gelmekte Olan Ortaklık, MonoKL yay., s.109-11

[1] 1989’da Çin’in Tienanmen Meydanı’nda gerçekleştirilen kitlesel gösteriler ve ölümlere atıfla [ed.n.].

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aksiyomatik Nedir? - Alberto Toscano

Aksiyomatik, Deleuze ve Guattari tarafından, Bin Yayla ’da çağdaş kapitalizmin evrensel tarih içindeki işleyişini ve genel semiyolojisini tanımlamak için kullanılan kavramdır. Bilim ve matematiksel küme teorisinden kök alan aksiyomatik, birlikte çalıştığı terimlerin tanımlarını sağlamaya ihtiyaç duymayan ama bunun yerine verilmiş bir alandaki emirler ile kısmi norm veya buyrukların (aksiyomların) eklenmesi ve çıkarılması yöntemini ifade eder. Aksiyomlar böylece doğaları belirlenmeye ihtiyaç duyulmayan öğeler ve ilişkiler üzerinde işler. Onlar, uygulanmalarının alanlarının özellik veya niteliklerine kayıtsızdırlar ve nesnelerine, tamamen işlevsellermiş gibi, tercihen asıl özlerinden niteliksel olarak farklılaşmışlar gibi muamele eder. Aksiyomlar sırayla, belirli ampirik veya maddi durumlara uygulanan teoremlere veya gerçekleşim modellerine eşlik etmektedir.  Eğer akışları (ve onların kesim ve kırılmalarını) Deleuze ve Guattari’nin transandantal mataryalizminin temel bileşeni olarak

Köksap Nedir? - Felicity J. Colman

Köksap, nesnelerin, mekânların ve insanların en farklı ve en özdeş olanları arasında meydana gelen bağıntıları tanımlar; insanları birbirine bağlayan tuhaf olay zincirleri gibi: “ayrılığın altı adımı” [1]  hissi, “daha önce de buradaydım sanki” duygusu ve bedenler düzenlemeleri. Deleuze ve Guattari’nin “köksap” [ rhizome ] kavramı, “rhizo”nun biçimleri kombine etmek anlamına gediği ve biyoloji terimi olan "rhizome"un, kendini yatay yumru-biçimli kökü boyunca yayabilen ve yeni bitkiler geliştirebilen bir bitki formunu betimlediği etimolojik anlamından çekip çıkartılır. Bu terimin Deleuze ve Guattari’deki kullanımında köksap, şebeke biçimli, ilişkisel ve çapraz bir düşünme sürecini ve bu haritanın sabit bir varlık olarak inşasını "takip etmeyen" bir var olma biçimini haritalayan bir kavramdır (D&G 1987: 12). Kökenleri ile tek tek temellerinin izini süren bedenler ile fikirlerin düzen verilmiş soyları "ağaç biçimli düşüncenin" formları görülür ve epistem

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.