Ana içeriğe atla

Gösteren Diktatörlüğü - Félix Guattari

Düzlemlerin bu karmaşasının, bu genelleşmiş semiyotik çöküşün, bu “gösteren diktatörlüğü”nün tersini savunduğunu iddia eden her arzu mikro-politikası, bize göre, bilinçdışına bir yapı, homojen bir yapısal tutarlılık atfeden bilinçdışı kavrayışlarından kopmak zorundadır. Ne kadar tekrarlasak azdır: Karşımızdaki asla büyük harfli bir Bilinçdışı değildir, sonsuz bilinçdışı ifadesiyle karşı karşıyayızdır, bu ifadeler bireylerin birbirleriyle bağ kurmasını sağlayan semiyotik bileşenlerin –bedensel ve algısal işlevler, kurumlar, mekânlar, donanımlar, makineler vb.- doğasına göre değişkendir.

***

Kapitalistik oluşumların özelliklerinden biri, tüm diğer semiyotik bileşenleri üst-kodlayan ve bunların –ister üretim düzeyinde olsun ister toplumsal ya da bireysel alan düzeyinde olsun- her türlü akışı manipüle etmesini, yönlendirmesini sağlayan semiyotik makinelerin özel bir türüne başvurmalarıdır. Bu makinelerin işin içine kattığı yersizyurtsuzlaştırılmış zincirler, haddi zatlarında, gösteren değildirler (hatta sözdizimsel dil zincileri örneğinde, bilimsel, teknolojik, ekonomik gösterge makineleri örneğinde bunlara “göstermeyen” bile diyebiliriz), fakat gösteren içeriklerle özel ilişkiler sürdürürler. Temelde iktidar oluşumlarının hizmetindeki tabi kılma makinesi gibi (örneğin okul makinesi, askerlik, adli makine vb.) işleyen, ikincil olarak da gösteren bir ifade tarzı olarak işleyen tek bir semiyotik şifreden yola çıkarak bu içerikleri hiyerarşikleştirip düzenlerler. paradoks, yapısalcıların gösteren olarak niteledikleri şeyin tam da bu göstermeyen zincirler olmasındandır. Onlar bu zincirleri, yapıların bir tür tümel oluşturucusu olarak görmek isterler. Onlara göre, yapının olduğu her yerde, bu gösteren malzeme türüyle karşılaşmamız gerekiyordu: Böylece, dil ve bilinçdışı düzeyinde, genetik kodlandırma zincirleri ve ilkel toplumlarda akrabalığın temel ilişkileri düzeyinde, hitabet, üslup ve şiir düzeyinde, tüketim toplumunun işleyiş tarzı düzeyinde aynı eklemlenme sistemleriyle karşı karşıya kalmamız gerekmektedir. Bizim açımızdan ise, günümüzde bize gösteren ya da sembolik kategorisi altında sunulan ve birçok araştırmacıya temel bir mefhum, aşikâr bir çıkış noktası gibi gelen bu toplaşmayı dağıtmak son derece gerekli ve acilen yapılması gereken bir iştir. Gerçekten de biz, her tür düzenlemenin, birbirlerinden temelde farklı olan ve başlangıçta, gösteren bir söylem gibi değil, göstermeyen bir gösterge (Hjelmslev’in “ifade biçimi”nden söz ettiği anlamda) makineleri gibi işleyen semiyotik zincirlerin ulanmasını [concatènation] gerçekleştirdiğini kabul ediyoruz. 
Félix Guattari - Kaçış Çizgileri
Üretici süreçler ve toplumsal kümeler içinde, tümel anahtarlar önerme isteğinin saçma olduğu gösterge rejimleriyle, semiyotik süreçlerle her zaman karşılaşmamızın nedeni budur. Genel olarak “gösteren”e asla rastlanmaz; “alanda”, türleri karıştıran semiyotik bileşimlerle, karmalarla, yapısal terimlerle hesaplanamayan bir olanağa açık takımlarla, makinesel yaratıcılık diye adlandırdığımız şeyle karşılaşılır her zaman. İfade bileşenlerinin çokanlamlılığının bir tür semiyotik çöküş içinde yitimine yol açan gösteren emperyalizmi, bütün üretim tarzlarını ve bütün toplumsal oluşumları iktidar göstergeleriyle yetinmek zorunda bırakır. Dolayısıyla bizim sorunumuz sadece doktriner değil, pratiktir de: Gösteren, sadece dilbilimcilerin ve yapısalcı psikanalistlerin bir hatası değildir; bizi, tümel bir göndergenin herhangi bir yerde var olduğu, dünyanın, toplumun, bireyin ve bunları yöneten yasaların zorunlu bir düzene göre yapılandırıldığı, bunların derin bir anlamı olduğu inancına tabi kılan ve gündelik hayat içinde yaşanan bir şeydir. Gerçekten de, gösteren, iktidar oluşumlarının gerçek işleyiş tarzını gizlemenin bir yöntemidir. 


Félix Guattari, Kaçış Çizgileri, Otonom Yay., Çev: Işık Ergüden, 2014, sf: 28, 29, 30'den alınmıştır


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aksiyomatik Nedir? - Alberto Toscano

Aksiyomatik, Deleuze ve Guattari tarafından, Bin Yayla ’da çağdaş kapitalizmin evrensel tarih içindeki işleyişini ve genel semiyolojisini tanımlamak için kullanılan kavramdır. Bilim ve matematiksel küme teorisinden kök alan aksiyomatik, birlikte çalıştığı terimlerin tanımlarını sağlamaya ihtiyaç duymayan ama bunun yerine verilmiş bir alandaki emirler ile kısmi norm veya buyrukların (aksiyomların) eklenmesi ve çıkarılması yöntemini ifade eder. Aksiyomlar böylece doğaları belirlenmeye ihtiyaç duyulmayan öğeler ve ilişkiler üzerinde işler. Onlar, uygulanmalarının alanlarının özellik veya niteliklerine kayıtsızdırlar ve nesnelerine, tamamen işlevsellermiş gibi, tercihen asıl özlerinden niteliksel olarak farklılaşmışlar gibi muamele eder. Aksiyomlar sırayla, belirli ampirik veya maddi durumlara uygulanan teoremlere veya gerçekleşim modellerine eşlik etmektedir.  Eğer akışları (ve onların kesim ve kırılmalarını) Deleuze ve Guattari’nin transandantal mataryalizminin temel bileşeni olarak

Köksap Nedir? - Felicity J. Colman

Köksap, nesnelerin, mekânların ve insanların en farklı ve en özdeş olanları arasında meydana gelen bağıntıları tanımlar; insanları birbirine bağlayan tuhaf olay zincirleri gibi: “ayrılığın altı adımı” [1]  hissi, “daha önce de buradaydım sanki” duygusu ve bedenler düzenlemeleri. Deleuze ve Guattari’nin “köksap” [ rhizome ] kavramı, “rhizo”nun biçimleri kombine etmek anlamına gediği ve biyoloji terimi olan "rhizome"un, kendini yatay yumru-biçimli kökü boyunca yayabilen ve yeni bitkiler geliştirebilen bir bitki formunu betimlediği etimolojik anlamından çekip çıkartılır. Bu terimin Deleuze ve Guattari’deki kullanımında köksap, şebeke biçimli, ilişkisel ve çapraz bir düşünme sürecini ve bu haritanın sabit bir varlık olarak inşasını "takip etmeyen" bir var olma biçimini haritalayan bir kavramdır (D&G 1987: 12). Kökenleri ile tek tek temellerinin izini süren bedenler ile fikirlerin düzen verilmiş soyları "ağaç biçimli düşüncenin" formları görülür ve epistem

"Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…

Sık sık ölümün bilgisine asla sahip olamayacağımızı, çünkü asla tecrübe edemeyeceğimizi hatırlatırdı Ulus. O nedenle ancak bir başkası aracılığıyla tecrübe edebiliriz ölümü, başkasının ölümüyle bilmeye çalışabiliriz. Herkes bir şeyler yitirdi Ulus'un aramızdan ayrılmasıyla. Kimi anlaşılmaz ama değerli bulduğu bir yazarı hatırladı, kimi bir özgürlük hayaletini, kimi bir güzel meleği, kimi kendini özür borçlu hissettiği bir dostunu. Bir başkasının ölümü, yitirilenin bilgisi, yitimin hatırlattıkları... Biz ise onu kaybettiğimiz gerçeğinin ağırlığı yavaş yavaş üzerimize çökerken, bırakın anlamayı, tecrübe ettiğimiz yitimi tarif etmeye çabalamaktan bile aciz hissediyoruz. Ulus bir başkası degildi bizim için, bedenimizin bir parçasıydı. Kendimizi eksilmiş, azalmış, kırılmış hissediyoruz. Yokluğu bizi suskunlaştırıyor... Suskunluğu kabullenebiliriz, sessiz kalmayı biliriz, derdimiz bu değil. Şu an sözümüz yok ama, nasıl olsa kendi geçmişimize her baktığımızda onu da göreceğiz.