Çeviren: Oğuz Karayemiş
Kapitalist sistemin sorgulanması artık sadece büyük ölçekli
toplumsal ve politik mücadeleler alanına ait değil, fakat ayı zamanda benim “moleküler
devrim” adı altında gruplandırdığım her şeye aittir. Şu açık ki, moleküler
devrim sadece azınlıklarla sınırlandırılmamıştır, fakat aynı zamanda
bireylerin, grupların ve sistemin kendi öznellik üretiminin boyutlarında
sorgulanmasına benzer şeyleri de içermektedir.
Eğer Entegre Dünya Kapitalizminin öznellik üretiminin
kontrolü tarafından da sürdürüldüğü hipotezini kabul ediyorsak, öncelikle ekonomik
ve politik alanları kuşatan toplumsal antagonizmaların artık değişmiş
olduklarını da görmeliyiz. Artık bu
yalnızca bir üretim ya da politik ifade araçlarının ele geçirilmesi sorunu değildir,
fakat aynı zamanda ekonomi-politik alanının terkedilip öznel ekonomi alanına
girilmesi sorunudur.
Bu bakımdan, öznellik sorunsalı Marksizminkinden tamamen
farklı terimlerle ortaya konulmalıdır. Marksizm için, arzuya, sanata, dine ve
fikirlerin üretimine dair sorun, diyalektik olarak üretimin altyapısına bağımlı
olan üstyapı alanına aittir. Fakat bir defa öznelliğin üretimi açıkça üretimin
altyapısının içinde bulunur, altyapı ile üstyapı arasındaki karşıtlığı
sürdürmek imkânsızdır. Entegre Dünya Kapitalizmini anlamak ve sorgulamak için
kendimizi bir ekonomi-politik okumasıyla sınırlandırmamız mümkün değildir.
Bana öyle geliyor ki, gezegenin şimdiki esas tarihsel
olayları basitçe stratejik ilişkiler, sosyoekonomik belirlenimler ve bu tarz
ıvır zıvır yoluyla açıklanamaz. Bu tarz belirlenimler şüphesiz hâlâ mevcuttur.
Aşikâr ki, stratejik iktidar ilişkileri ‑sınıf, kast ve benzeri ilişkiler‑
temelindeki toplumsal antagonizmalar ortadan kaybolmadı ve analizin ile başvurunun
belirli seviyelerine bağlıdır. Ekonomik ve toplumsal çatışmalar temelindeki
yaklaşımlar geçerli olmayı sürdürüyorlar. Fakat, bazen büyüleyici bazen felaket
benzeri çoğu fenomen, teorinin bu tarzıyla açıklanamaz. Örneğin, İran’daki,
Afganistan’daki ya da Polonya’daki mücadele için aşırı bir potansiyel taşıyan
bir dizi dinsel fenomenin acilliğini düşünüyorum. Bu tarz fenomenleri anlamak
için, arzu ekonomisine dair sorunsalları da dikkate almak gerekir, zira öteki
türlü bu ekonominin daha muhafazakâr eğilimlere bırakılması tehlikesi yaşarız −örneğin,
piskoposluk içinde var olan eğilimler; ister ilerici, Marksist ya da bürokratik
olsunlar.
Félix Guattari & Suely Rolnik, Molecular Revolution in Brazil, Semiotext<e>, trans. Karel Clapsow & Brian Holmes, sf: 196, 197'den çevrilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder